İnceleme konusu olay; doğum sonrası hayatını kaybeden A Bebek için doğum süreci ve doğum sonrası süreçtir. Çalışmamızda bu süreçte sunulan sağlık hizmetinin tıp kurallarına uygun olarak işletilip işletilmediği irdelenmiştir.
Yaşanan hadise gerçek olup, kişi ve kurum isimleri kapatılmıştır.
SÜREÇ ÖZETİ
Anne adayı(A), hamilelik sürecindeki kontrollerini düzenli olarak yaptıran bilinçli bir annedir.
Tahmini doğum vaktine yaklaşan (A), planlanan son kontrolü için 14/12/2018 günü Özel (X) Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Polikliniğine başvurmuştur.
Burada yapılan kontrolünde (A)'ya; " anne ile bebek arasındaki kan akışının yavaşladığı ve bir hastaneye yatması gerektiği " söylenmiştir.
Bunun üzerine (A), eşiyle birlikte anılan özel hastaneden çıkmış ve (K) Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servisine saat 12.00 sularında müracaat etmiştir.
Burada sıra bekleyen (A), sancılarının artması ve kendisini kötü hissetmesi üzerine durumu sağlık personeline iletse de; " yapacak bir şey yok, beklemek zorundasın " yanıtı almıştır.
Nihayet acil serviste muayene edilen (A) için tetkik istenmiştir.(Hizmet istek tarihi ve saati kayıtlara; 14/12/2018 saat 13.13 olarak geçmiştir.)
Tetkik sonucunun; " diastolik akım kaybı[1] mevcut " olarak gelmesi ayrıca NST[2] sonucunun “ viabilitede azalma[3], kontraksiyon+ “ olarak okunması üzerine, acil servisteki hekim, (A)'ya ; " akım kaybı olduğunu, bebeğin anneden yeterince beslenemediğini ve oksijenlenemediğini ve bebeğin acilen alınması gerekeceği “ söylemiştir.
Acil servisteki hekim tarafından bu olumsuz ve acil durum dile getirilmiş olmasına rağmen, (A) uzun bir süre acil serviste bekletilmiş sonrasında doğumhane katına alınmıştır.
Doğumhane katında; 6-7 kişinin bulunduğu ortamda çırılçıplak bekletilen (A)'ya bazı belgeler imzalatılmıştır.
(A) tarafından; “ neden bu belgeleri imzalatıyorsunuz, bana ya da eşime uygulanacak doğum ya da tedavi yöntemi konusunda açıklama yapmanız gerekiyor, doğumu kim yaptıracak? Siz doktor musunuz? “ denilmişse de; “ ben hemşireyim, doğumu doktorlardan biri yaptıracak, tıbbi terimler bunlar anlatsam da anlamazsın sen imzala “ yanıtı verilmiştir.
Sancı ve ağrı içerisinde uzun bir bekleyişten sonra ameliyathaneye alınan (A)'ya narkoz verilmiş ve (A), uygulanacak doğum yöntemi, tedavi, içinde bulunulan klinik tablo, olası sonuçlar hakkında bilgilendirilmemiş, doğumu yaptıracak doktoru dahi görmemiştir.
Hasta dosyasında bulunan ameliyat kağıdı’na göre; ameliyat: “ sezaryen “, doktor: (T), ameliyata başlama saati: 14.40, ameliyatın bitiş saati: 15.05’tir.
Ameliyat notu ise şöyledir; “ … insizyonu ile uterusa girildi. Amnious mai, koyu mekonyumluydu.[4] Baş vasküle edilerek tek, canlı bebek doğurtuldu. Kordon pulsasyonu mevcut. Plasenta ve zarları çıkarıldı. Uterus … dikildi. Kanama kontrolü, tam kare gaz, batın kompres ve alet sayımından sonra, batın anatomik yapısında uygun kapatıldı. Batın … dikildi. Kesi hattına pansuman yapılarak, steril şekilde kapatıldı.[5] “
Ameliyat notunda herhangi bir komplikasyonla karşılaşıldığına ve anne ve/veya bebek açısından yoğun bakım gerektirir anomaliye rastlandığına ilişkin her hangi bir bilgiye yer verilmemesine rağmen; bebeğin, “ yenidoğanda hipoksik iskemik ansefalopati[6] “, “ yenidoğan bakteriyel sepsisi[7] “, “ sendromik bebek(down sendromu) “, “ karaciğer fonksiyon bozukluğu “ vs. tanısıyla yenidoğan yoğun bakım ünitesine yatışı yapılmıştır.
Bebek, bu süreci yaşarken (A)'ya hiçbir yetkili tarafından bilgi verilmemiş, ameliyat sonrası operasyonu kimin yaptığı dahi söylenmemiş, bebek gösterilmemiştir.
Anne ameliyat sonrası taburcu edilmiş, anne evdeyken hastaneden telefon açılmış ve “bebeğiniz öldü gelin ölüsünü alın“ diye insani yaklaşımdan uzak, bir sağlık personeline yakışmayacak üslupta cümle kurulmuştur.
Bebeklerinin cansız bedenini almaya giden (A) ve eşi burada bir şok daha yaşamıştır. Zira bebek, morg görevlileri tarafından “alt bezine sarılı olarak, sarı koli bandıyla yapıştırılmış vaziyette “ aileye teslim edilmiştir.
Bebeğinin cansız bedenini görmek isteyen (A)'ya hastane çalışanı tarafından; “ bebeğiniz bulaşıcı hastalık nedeniyle öldü, bebeği görürseniz hastalık size de bulaşır. “ denilmiştir.
Bu duruma inanmak isteyen (A)'ya, hastane görevlilerinden bebeğin ölüm raporunu istediğinde ise gerçekten ölüm nedeni olarak; “ bulaşıcı hastalık “ yazdığını görmüştür. Nitekim defin esnasında da önlem alınarak defin gerçekleştirilmiştir.
Sunulan sağlık hizmetinin tıp kurallarına uygun işletilmemesi nedeniyle meydana gelen ölüm kapsamında (A)tarafından Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmuştur.
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından idareden soruşturma izni istenmesi üzerine ön incelemeci tarafından “ soruşturma izni verilmemesi “ kanaatiyle rapor düzenlenmiştir.
Anılan rapor kapsamında ... Valisi tarafından soruşturma izni verilmemiş ise de; bu karara karşı yapılan itiraz, ... Bölge İdare Mahkemesi 1. İdari Dava Dairesi tarafından verilen ... gün E:... , K:... sayılı kararla kabul edilmiş ve valilik kararı kaldırılmış ilgililer hakkında soruşturma izni verilmiştir.
Bu aşamada anne ve baba tarafından anayasanın 125. ve 2577 sayılı Yasa'nın 13. maddesi kapsamında idareden tazminat istenmektedir.
DEĞERLENDİRME
Hatalı Tıbbi Uygulama (Malpraktis)
Türk Tabipleri Birliği Hekimlik Meslek Etiği Kuralları'nın 13. maddesinde, tıbbi hata tanımlanmaktadır. Tıp biliminin standartlarına ve tecrübelere göre gerekli olan özenin bulunmadığı ve bu nedenle de olaya uygun gözükmeyen her türlü hekim müdahalesi uygulama hatası (malpraktis) olarak anlaşılmaktadır. Diğer bir ifadeyle, hastanın tanı ve tedavisi sırasında standart uygulamanın yapılmaması, bilgi ve beceri eksikliği, hastaya uygun tedavi uygulanmaması; tıbbi hata olarak tanımlanabilir. Bu noktada hatalı tıbbi uygulama sonucu doğacak sorumluluk " kusura dayalı genel sorumluluk"tur. Hekimin hukuksal sorumluluğu bakımından ölçü; tecrübeli bir uzman hekim standardıdır. Hekim, objektif olarak olayların normal gelişimine ve subjektif olarak da kendi kişisel tecrübesine, kişisel yeteneğine, bireysel mesleki bilgisine, eğitiminin nitelik ve derecesine göre, hastanın sağlığında bir zarar gelmesini önceden görebilecek durumda olmalıdır. Bu halde karşımıza özen yükümlülüğü çıkmaktadır. Hekimin özen yükümlülüğünün ihlali, üç alanda yoğunlaşmaktadır; birincisi, hastanın tedavisinde yani teşhis, endikasyon, tıbbi tedbirin seçimi, bu tedbirin uygulanması, tedavi yahut cerrahi girişim sonrası bakım alanındadır. İkincisi, hastanın aydınlatılması ve anamnez alınmasıdır. Üçüncüsü, klinik organizasyonu [(personelin niteliği, yeterli sayıda personel bulundurulması, hekimlerin birbiriyle işbirliği (Konsültasyon)] alanındadır. Bu üç alandaki kusuru, sırasıyla uygulama kusuru (tedavide hata), aydınlatma kusuru ve organizasyon kusuru olarak değerlendirmek mümkündür. Bu üç kusura "Tıbbi Uygulama Hatası" (Malpraktis) adı verilmektedir.
Bu noktada tıbbi standart kavramına açıklık getirilmelidir. Tıbbi standart kavramı ile, tıp ilminin genel olarak tanınıp kabul edilmiş meslek kuralları kastedilmektedir. Tıbbi standart ihlali değişik şekillerde gerçekleşebilir; teşhis, tedavi (endikasyon eksikliği, yanlış tedavi yönteminin seçimi) ve müdahale sonrası bakım yönetimi bunlardan bazılarıdır.
SÜREÇ DAHİLİNDE YAPILAN HATALAR
Sezaryen için geç hareket edilmiştir.
(A), saat 12 sularında hastaneye başvurduğu ve NST sonucun“ viabilitede azalma[8], kontraksiyon+ “ olarak okunduğu halde ve acil servisteki hekim tarafından (A)'ya; " akım kaydı olduğunu, bebeğin anneden yeterince beslenemediğini ve oksijenlenemediğini ve bebeğin acilen alınması gerekeceği “ söylediği halde (A)'nın sezaryen ameliyatı, saat 14.40’ta başlamıştır. Bu gecikme ile bebek oksijensiz kalmış ve multiple anomaliler doğmuştur. Yaşanan gecikme nedeniyle bebeğin anne karnında oksijensiz kaldığının göstergesi ise; sezaryen ameliyatı notunda yer alan; “Amnious mai, koyu mekonyumluydu. “ ibaresi ile yenidoğan yoğunbakım epikrizinde yer alan; ” yenidoğanda hipoksik iskemik ansefalopati “ açıklamalarıdır.
Yine yenidoğan öykü ve fiziki muayene formunda yakınması kısmında “ asfiksi “ öyküsü kısmında ise; “ … üzerine asfiksi ön tanısı ile yybü[9]’ye yatırıldı yazmaktadır.
Asfiksi; Oksijen yetersizliğinden kaynaklanan boğulmadır. Asfiksi; akciğerlere giden hava yollarının tıkanması, havada yeterli oksijen bulunmaması veya solunum kaslarının felci gibi nedenlerden kaynaklanır. Bilinç kaybından sonra ölümle sonuçlanır.[10]
Görüldüğü üzere, bebek geç kalınan operasyon nedeniyle, mekonyumlu mai bebeğin ciğerlerine dolmuş ve bebek oksijensiz kalmıştır.
Benzer bir olayda Yargıtay 12. Ceza Dairesi tarafından verilen 24/12/2019 gün ve E:2018/2510, K:2019/12201 sayılı kararı şöyledir; “ Dosya içerisinde bulunan İstanbul Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Dairesince tanzim edilen 04.07.2012 tarihli raporda “...'in 37 haftalık gebelik sancılı bir şekilde 17/07/2011 tarihinde saat 03:00'da doğumevine başvurduğu, muayenesinin yapıldığı, NST'sinin çekilip yatışının yapıldığı, mayii takıldığı, tansiyon nabız ve ateşi ölçüldüğü, saat 03:10'da tekrar NST'sinin çekildiği, çekilen NST'lerinin reaktif olduğu, saat 05:30'da sularının sızdığı, saat 07:30'da 4-5 parmak açıklık olduğu ve saat 09:25'te sularının kirli gelmesi sebebiyle sezaryene alındığı dikkate alındığında, kişinin yatışından sonra düzenli takiplerinin yapılmamış olduğundan gebe takiplerinde eksiklik olduğu ancak bu eksikliğin bebeğin ölümü üzerinde ne derece etkili olduğunun tespit edilemediği oy birliğiyle mütalaa olunur.” şeklindeki rapora istinaden sanığın gebe takibini eksik yapması sebebiyle eyleminin TCK’nın 257/2 maddesinde düzenlenen ihmal suretiyle görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu “
Yine benzer bir durum için açılan davada; Danıştay 15. Daire Başkanlığında mevcut 2016/7108 Esas numaralı dosyaya sunulan Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu tarafından hazırlanan 19.01.2011 gün ve 544 karar sayılı bilirkişi raporu özetle; “ … 04.09.2009 tarihinde ..... Devlet Hastanesi'ne miadında ağrılı gebe olarak başvurduğu, saat 14:50'de gebelik muayenesinde gebenin sularının mekonyumlu olması üzerine acilen sezaryane alındığı, doğan bebekte solunum olmadığı, koyu mekonyumlu olduğu, entübe edildiği, mevcut tıbbi belgelere göre bebeğin ağır depresyonlu ve ağır mekonyum aspirasyonlu olarak doğduğu, bunun da bebeğin prenatal( doğum öncesi) asfikside kaldığını gösterdiği, genel uygulamalarda doğum eyleminde olan bir gebenin en az 15-20 dakikada bir ÇKS(çocuk kalp sesi) ve saatte bir NET tetkikinin yapılması gerektiği, bunun yapılmamasının eksik bir eylem olduğu, doğan bebekte mevcut asfikasyonun doğumdan önce bir zamanda gelişmiş olduğu, doğumdan sonra asfiktik kalan bebeğe yönelik çocuk servisinde yapılan tedavinin uygun olduğu, travay(doğum eylemi) takibinin eksik yapıldığı cihetle idarenin eyleminin tıp kurallarına uygun olmadığı “(bu dosyada idare Mahkemesi tarafından tazminata hükmedilmiş ve bu karar Danıştay 15. Daire tarafından verilen 09.02.2017 tarih ve E:2016/7108 K:2017/630 sayılı karar ile tasdik edilmiştir.
Yine Danıştay 15. Dairesi tarafından verilen 16/5/2016 gün ve E:2013/4526 , K:2016/3551 sayılı karardaki tespitler dikkate değerdir; “Narkoz teknisyeni ... 'in çocuğun boğazından temizlediği mekonyum da oksijensiz kalan bebeğin başka bir belirtisidir. … çocuğun boğazından mekonyum temizlendiği, NST ve ÇKS sonuçları ve diğer veriler de göz önünde bulundurulmalıdır. “
Önemle belirtelim ki; somut olayda NST’deki mevcut veri dahi bebeğin oksijensiz kaldığını göstermektedir. Bu verinin gerektiği önemde değerlendirilmemesi ve ÇKS(Çocuk Kalp Sesi) tatkikine ise hiç başvurulmaması bebeği ölüme götüren hatadır.[11]
Bebeğe hastane enfeksiyonu bulaştırılmıştır.
Bebek için düzenlenen ölüm raporunda; ölüm nedeni olarak; “ bulaşıcı hastalık “ yazmaktadır. Yine bebek için yenidoğan servisince düzenlenen epikrizde; “yenidoğan bakteriyel sepsisi” açıklamasına yer verilmiştir.
Bilindiği üzere sepsis; vücutta bir enfeksiyona neden olan bakterilerin kana karışması ile vücuttaki bağışıklık sisteminin bu bakterilere karşı büyük bir savunma tepkisi göstermesi ile ortaya çıkar. Normal şartlarda vücudun kana karışan bakterilere karşı bir bağışıklık yanıtı geliştirmesi normal ve olması gereken bir durumdur. Fakat bu yanıt bazı durumlarda olması gerekenden çok daha güçlü olduğunda, organ ve dokulara hasar verebilmektedir. Ağır sepsis vakalarında tüm vücutta iltihaplanmalar meydana gelir ve septik şok adı verilen tablo ortaya çıkabilir. Septik şoka sebep olan enfeksiyon gruplarından biri de hastane enfeksiyonlarıdır.( MRSA, Candia Albians, streptecocus mitis group, klepsiella pneumoniae hastane enfeksiyonuna sebep olan ve hastane ortamında üreyebilen bakterilerdir.)
Sepsis ile ilgili olarak hakkında ön inceleme yapılanlardan Dr. ... tarafından verilen ifadesinde şu ifadesi dikkate değerdir; “ … yenidoğancılar tarafından multiple anomalisi tespit edilen bebeğin yoğun bakımda kaldırılğı sürede sepsis tanısı da eklenmiş olup … “
Somut olayda; bebek için alınan kanlara bakıldığında, hastane enfeksiyonu noktasında üreme olduğu açıkça görülecektir. Ancak; Hastane tarafından şu yanıtın verileceğini tahmin eder gibiyiz; ” kan kültürlerine hastane enfeksiyonu var mı yok mu diye bakmadık “
İşte bu noktada hastane tarafından, bebekte hastane enfeksiyonu var mı yok mu diye bakılmaması da bir eksikliktir. Zira, bebek için yenidoğan bakteriyel sepsisi tanısı konulmuşken, bebek için enfeksiyon hastalıkları uzmanına konsültasyon yaptırılmamış ve hastane enfeksiyonu için üreme kontrolü yapmak üzere kültür bakılmaması da sunulan sağlık hizmetinin kötü işlediğini göstermektedir.
Benzer bir hususta Danıştay 15. Dairesi tarafından verilen 13.05.2014 tarih ve E:2013/4236, K:2014/3652 sayılı kararında yer alan ifade şöyledir; “ ... nın 12.05.2008 tarihinde ... Hastanesi Yüksek Riskli Gebelik Servisi'ne "Yüksek Riskli Gebelik+Preeklampsi" ön tanılarıyla yatışının yapılarak gece 01:00 sıralarında sezaryana alındığı, 27-29 haftalık 980 gr. ağırlığında kız bebek dünyaya getirildiği, bebeğin düşük doğum ağırlıklı ve solunum sıkıntılı doğması sebebiyle Yeni Doğan Yoğun Bakım Ünitesi'ne alınarak takip ve tedavisine başlandığı, 16.05.2008 tarihinde NEK tanısıyla (Nekrozitan Enterokolit) ilaçlarının düzenlendiği, 06.06.2008 tarihinde septik değerlerinin yükselmesi üzerine gaita kültürü alındığı, kültürde üreme tespit edilmediği, oral alımının düzenli olmadığı, 17.07.2008 tarihinde alınan kan kültüründe, "enterococcus faecium", 23.07.2008 tarihinde alınan kan kültüründe "streptecocus mitis group", 28-29-30.07.2008 tarihlerinde alınan kan kültürlerinde "klepsiella pneumoniae" üremelerinin tespit edildiği, bebeğin 31.07.2008 tarihinde sepsis, pulmoner hemoraji, solunum ve dolaşım yetmezliği sonucu hayatını kaybettiği anlaşılmaktadır. “
Yine Danıştay 15. Daire tarafından verilen 17/04/2018 tarih ve E:2013/11488, K:2018/3852 sayılı kararı şöyledir; “ Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesi Postmortem Mikrobiyoloji Laboratuvarının 02.12.2010 tarihli raporunda, aerob kültürde klebsiella spp, pseudomonas spp ve acinetobacter baumannii ürediği tespit edilmiştir. Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Dairesinin 11.01.2012 tarih ve 108 sayılı 108 sayılı raporunda, tıbbi belgeler ve otopsi bulgularına göre kişinin ölümünün amniosentez sonrası gelişen sepsis ve komplikasyonları sonucu meydana geldiği kayıtlıdır. Hastanede sorun yaratan gram-negatif çomaklardan en önemlileri Enterobacteriaceae’dan Klebsiella pneumoniae, Enterobacter spp. ve E. coli suşları ile nonfermentatif gram-negatif çomaklardan Pseudomonas aeruginosa, Acinetobacter spp. (özellikle A. baumannii), Stenotrophomonas maltophilia ve daha az sıklıkla Burkholderia cepacia önemlidir. Bu bakterilerde her geçen gün artan direnç nedeniyle sorunlar da giderek artmaktadır." (Prof. Dr. ..., Hastane İnfeksiyonlarına Yol Açan Sorunlu Mikroorganizmalar Nelerdir? Sorun Oluşturma Nedenleri Nelerdir? 4. Ulusal Sterilizasyon Dezenfeksiyon Kongresi – 2005 s. 696). Yataklı Tedavi Kurumları Enfeksiyon Kontrol Yönetmeliği uyarınca, yataklı tedavi kurumlarında sağlık hizmetleri ile ilişkili olarak gelişen enfeksiyon hastalıklarını önlemek ve kontrol altına almak, konu ile ilgili sorunları tespit etmek, çözümüne yönelik faaliyetleri düzenleyip yürütmek idarenin sorumluluğundadır. ...'ın ölümüne neden olan bakterilerin, yukarıda alıntılanan bilimsel çalışmada yer verilen hastane enfeksiyonuna neden olan bakterilerden olduğu görülmektedir. ...'a amniyosentez sıvısı alımı için girişimlerde bulunan sağlık personeli hakkında davalı idare tarafından gerçekleştirilen ön inceleme neticesi düzenlenen rapor üzerine verilen "Soruşturma İzni Verilmesi" kararında; ...'ın eşi tarafından, eşine ilk seferde birden çok kez farklı boyutlardaki iğneler ile girişimde bulunulduğunun iddia edildiği, ilgili doktor tarafından ise tek iğne girişinin yapıldığının belirtildiği, 19.08.2010 tarihinde yapılan bu amniosentez işlemi hakkında herhangi bir kayıt ve belge bulunmadığı, işlemi gerçekleştiren Op.Dr. ... ile yapılan telefon görüşmesinde bunu doğruladığı ve nedenini bilmediğini belirttiği, dolayısıyla iğne giriş sayısı hakkında bir yorumun yapılamayacağı, 20.08.2010 tarihindeki girişimin başarıyla gerçekleştiği, literatürdeki genel eğilimin bir seansta en fazla iki girişim yapılması, ikisinin de başarısız olması durumunda 3-7 gün sonra yani intrauterin infeksiyon (koniamnionit) ve gebelik kaybı dışlandıktan sonra tekrar denemek olduğu, bahse konu olayda ilk seanstaki işleme ve sayısına ilişkin kayıt tutulmaması, makul bir ara verilmeksizin tekrar ertesi gün girişimde bulunulması ile ...'ın ölümü arasında nedensellik bağı bulunduğundan bahisle ilgili kamu görevlileri hakkında soruşturma izni verilmiştir. Tüm bu hususlar idarece sunulan sağlık hizmetinin kötü işletildiğini göstermekte olup, idarenin eylemi ile gerçekleşen ölüm arasında uygun illiyet bağının bulunduğu da dikkate alındığında, davacıların uğradıkları maddi ve manevi zararın tazmini gerekmektedir. “
Anne Adayı (A)'nın Aydınlatılmış Onamı Alınmamıştır.
Öncelikle belirtelim ki; (A)'nın “ tüm tedaviye rıza gösteriyorum. “ şeklindeki matbu yazı altına imza atmasını sağlamak (A)'nın aydınlatıldığı anlamına gelmemektedir. Nitekim mevzuatımız, “onamı” değil “ aydınlatma sonrası onamı “ şart koşmaktadır.
Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nın 26. maddesinde ise “Hekim hastasını, hastanın sağlık durumu ve konulan tanı, önerilen tedavi yönteminin türü, başarı şansı ve süresi, tedavi yönteminin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler, verilen ilaçların kullanılışı ve olası yan etkileri, hastanın önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığın yaratacağı sonuçlar, olası tedavi seçenekleri ve riskleri konularında aydınlatır. Yapılacak aydınlatma hastanın kültürel, toplumsal ve ruhsal durumuna özen gösteren bir uygunlukta olmalıdır. Bilgiler hasta tarafından anlaşılabilecek biçimde verilmelidir. Hastanın dışında bilgilendirilecek kişileri, hasta kendisi belirler. Sağlıkla ilgili her türlü girişim, kişinin özgür ve aydınlatılmış onamı ile yapılabilir. Alınan onam, baskı, tehdit, eksik aydınlatma ya da kandırma yoluyla alındıysa geçersizdir. Acil durumlar ile, hastanın reşit olmaması veya bilincinin kapalı olduğu ya da karar veremeyeceği durumlarda yasal temsilcisinin izni alınır." denilmektedir. 01.08.1998 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Hasta Hakları Yönetmeliği'nin 08.05.2014 tarihli değişiklikten önceki haliyle 15. maddesinde, “Hasta; sağlık durumunu, kendisine uygulanacak tıbbi işlemleri, bunların faydaları ve muhtemel sakıncaları, alternatif tıbbi müdahale usulleri, tedavinin kabul edilmemesi halinde ortaya çıkabilecek muhtemel sonuçları ve hastalığın seyri ve neticeleri konusunda sözlü veya yazılı olarak bilgi istemek hakkına sahiptir.", 22. maddesinin birinci fıkrasında, “Kanunda gösterilen istisnalar hariç olmak üzere, kimse, rızası olmaksızın ve verdiği rızaya uygun olmayan bir şekilde tıbbi ameliyeye tabi tutulamaz.", “Rızanın Kapsamı” başlıklı, 31. maddesinde de “Rıza alınırken hastanın veya kanuni temsilcisinin tıbbi müdahalenin konusu ve sonuçları hakkında bilgilendirilip aydınlatılması esastır. Hastanın, uygulanacak tıbbi müdahale için verdiği rıza, bu müdahalenin gerektirdiği sair tıbbi işlemleri de kapsar. Ancak, tıbbi işlemlerin uygulanmasında, bu Yönetmelik'te ve diğer mevzuatta belirlenen hakların ihlal edilmemesi için azami ihtimam gösterilir.” düzenlemeleri yer alır. Anılan düzenlemeler özetle, herhangi bir tıbbi müdahaleye başlamadan önce kişilerin yapılacak işlemlerle ilgili riskleriyle birlikte aydınlatılarak rızalarının alınmasını öngörmektedir
Somut olayda ise, (A), ameliyat öncesi, uygulanacak tedavi ve riskleri hakkında ve süreç hakkında bilgilendirilmemiş, ameliyatı yapan hekimi ameliyat öncesi ve sonrası görmemiştir bile. Hatta şu anda bile ameliyatın kim tarafından yaptırıldığı belirsizdir. Ön incelemeci tarafından; 10 doktor ve 2 hemşirenin ifadesine başvurulmuştur. Fakat hiç biri “ sezaryen ameliyatını ben yaptım ya da şu doktor yaptı. “ dememektedir. Hepsi matbu ifade vererek yetinmekte, böylece maddi gerçeğin ortaya çıkmaması için de ayrı bir mücadele vermektedirler.
Bu durumun aksi, soruşturma sürecinde ifadesine başvurulan sağlık personeli tarafından da dile getirilmemektedir.
Bebeğin cansız bedeninin teslim şekli insani ve vicdani olmayıp anne ve baba nezdinde manevi zarara yol açmıştır.
Bebeğin ölüsü aileye, “alt bezine sarılı olarak, sarı koli bandıyla yapıştırılmış vaziyette “ teslim edilmiştir. Bu durum aile için çok onur kırıcı bir hadisedir. Toplumumuzda ölüye saygı esastır. Somut olayda ise, bırakınız tabut ya da uygun malzeme içerisinde teslimini, bebeğin ölüsü alt bezinin içine konulup açılmasın diye sarı koli bandıyla sarılı vaziyette aileye teslim edilmiştir.
Benzer bir olayda Ankara’da bulunan Dr. Zekai Tahir Burak Hastanesi’nde yaşamını yitiren bir bebeğin cenazesinin kutu içerisinde yakınına teslim edilmesi görüntüleri üzerine Sağlık Bakanlığı’ndan açıklama yapılmıştır. Açıklamada, ölen bebeklerin uygun pusetler ve koşullar içinde yakınlarına teslim edilmesi gerektiği vurgulanıp bu görüntüye sebep olan görevliler hakkında gerekli yasal işlemlerin yapıldığı belirtilmiştir.[12]
Benzer bir vakada, Danıştay 15. Dairesi’nce 17/04/2014 tarih ve E:2013/4309 , K:2014/2946 sayılı kararla onanan Balıkesir İdare Mahkemesi’nin 24/02/2011 tarih ve E:2010/172; K:2011/352 sayılı kararı şöyledir: " Bebek hakkında ölüm kararı verildikten sonra, ölü bebeğin küçük bebek hastalara kullanılan alt bezine sarılarak ve yapıştırıcı bant ile bantlanarak babasına teslim edildiği, babanın ''Bu insan, böyle götürülmez'' demesi üzerine görevli kişinin hastane yemekhanesine giderek içinde reçel bulunan karton kutuyu boşalttığı ve öldüğü belirtilen bebeği bezle sarılı olarak karton kutunun içinde babasına teslim ettiği anlaşılmıştır. Uzun yıllar sonra ve birçok tedavinin ardından tüp bebek sistemi ile sahip oldukları ikiz bebeklerinden birini doğum esnasında, diğerini de doğum sonrası süreçte kaybeden aileye ölü bebeklerini nasıl teslim almak istedikleri hususunda bir soru yöneltilmeksizin ölü bebeğin insani vasıflara yakışmayan, onur ve haysiyet kırıcı bir şekilde alt bezine sarılarak ve bant ile yapıştırılarak babaya teslim edildiği ve ailenin bu durum karşısında yoğun elem ve ızdırap duyduğu anlaşılmış, söz konusu elem ve ızdırabın giderilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. "
Somut olayda, bebek kutuya dahi konulmayarak aileye teslim edilmiştir.
Bebek, yenidoğan yoğun bakım servisinde arızalı küvezde tutulmuştur.
Bebeğin babası, bebeği görmek için yoğun bakım ünitesine girdiğinde, bebeğin bulunduğu küvezden uyarı sesi gelmesi üzerine baba tarafından bu sesin en demek olduğu sorulduğunda açıkça; “ cihazda arıza var “ yanıtı verilmiştir. Bu duyan baba, buna bir çözüm bulunması gerekirse, bebeğin yerinin değiştirilmesini rica etmişse de, “ bunun mümkün olmadığı, zaten bu tür arızaların normal olduğu “ yanıtını almıştır.
Bu noktada belirtmemiz gerekir ki; hizmet kusuru, sunulan hizmette kullanılan araç ve gereklerin gerekli şekilde işlememesi şeklinde de tezahür edebilmektedir.
Sağlık İdaresinin klinik organizasyon bakımından bir takım yükümlülükleri vardır. Danıştay’a göre; idarelerin, kamu hizmetlerinin gereği gibi işlemesini sağlayacak organizasyonları yaparak, yeterli araç ve gereçle donatılmış bina ve tesislerde, hizmetin özelliğine uygun olarak seçilen ve yetişmiş personelle hizmeti yürütmek yükümlülüğü vardır.(
Danıştay Onuncu Dairesi'nin E:2009/8454, K:2009/7726 sayılı kararı.
Hal böyle iken, bebeğin hangi küvezde kaldığı ve bu küvezin hangi rutinde kontrolden geçirildiği, son olarak ne zaman arıza yaptığı ve tamir gördüğü hususları incelenmelidir.
Bebek için otopsi yapılmamış olması tıp kurallarına aykırı olup, maddi gerçeğin ortaya çıkmasını engelleme adına atılmış bir adımdır.
Bebek vefat ettiğinde, aile tarafından otopsi yapılması isteğinde bulunulmuş fakat sağlık personeli tarafından bu istek devamlı suretle geçiştirilmiştir.
Ailenin ısrarıyla bebekten “genetik inceleme ve ölüm nedeni değerlendirmesi için kan alınmış ve laboratuvara yollanmıştır. Fakat sonuçlar aileye verilmemektedir.
Hasta dosyasında bulunan istem formundan da anlaşılacağı üzere, “ periferik kandan kromozom analizi “ için bebekten kan alınmıştır. Ancak ailenin ısrarına rağmen sonuçlar aileyle paylaşılmamaktadır.
Bu durum da göstermektedir ki; hastane kusurunu örtme çabası içerisine girmiştir.
Anne ve bebek için açılan dosya numarası ile bileklikte yer alan dosya numaraları uyuşmamaktadır.
Bu durum akıllara şu soruyu getirmektedir. Dosya numaraları karıştığı için bir başka hasta için order edilen ilaçlar bebeğe uygulanmış ve bebeğin sepsis ile hatayını kaybetmesine neden olunmuştur.
Diğer bir soru işareti ise, (A)'nın bebeği ile bir başka bebeğin sağlık personelince karıştırılmış olmasıdır. Zira, tüm tıbbi evrakta bebek için “ bebek1” tabiri kullanılmaktadır.
Bebek1 ve/veya bebek2 tabiri çoğul gebeliklerde ikiz bebekler için kullanılmaktadır. Bu durum Türkiye Cumhuriyeti dahilindeki tüm sağlık kuruluşlarında yerleşik bir uygulamadır.
Bebeğe verilen kanlarla ilgili tutanak incelendiğinde bu kanların doğrulama testlerinin yapılmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, bebeğe için enfeksiyonlu kan verildiği hususu ortaya çıkmaktadır.
Sunulan sağlık hizmetinin kusurlu olduğu ön inceleme raporunda da belirtilmektedir.
Tıbbi evrak çelişkiler içermektedir. Bebeğin doğum kilosu, doğum haftası ve ölüm sebebi evraklarda farklı şekilde zikredilmektedir. Kimi yerden 37 haftalık kimi yerde ise 40 haftalık doğduğu yazılıdır. Bu durum dahi; tipik bir organizasyon kusurudur.
Manevi tazminat talebine ilişkin açıklamalar
Manevi tazminat, idari eylem veya işlem nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa karşılamaya yönelik bir manevi tatmin aracıdır. Belirtilen niteliği gereği manevi tazminatın, zenginleşmeye yol açmayacak şekilde belirlenmesi gerekmekte ise de, tam yargı davalarının niteliği gereği takdir edilecek miktarın aynı zamanda idarenin kusurunun ağırlığını ortaya koyacak bir miktarda olması gerekmektedir.
Manevi tazminat, evrensel hukukta eski kalıplarından çıkarılarak caydırıcılık unsuru da ön plana alınmaktadır. Gelişen hukuktaki bu yaklaşım, kişilerin bedenine ve ruhuna karşı yöneltilen haksız eylemlerde, tatmin olma duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranlarda manevi tazminat takdir edilmesi gereğini de ortaya koymakta ve vücut bütünlüğü yanında ruh sağlığını da içeren kişi haklarının önemini vurgulamaktadır.
Manevi tazmin ile amaçlanan sadece bir nebze olsun rahatlama duygusu vermek değil, hizmet kusuruyla zarar veren idareyi, gerekli dikkat ve özeni gösterme konusunda etkili biçimde uyarmaktır.
SONUÇ: Doğum sonrası hayatını kaybeden A Bebek için doğum süreci ve doğum sonrası sunulan sağlık hizmeti tıp kurallarına uygun işletilmediğinden anne ve baba için maddi ve manevi tazminat ödenmelidir.
Av. Selvi Çelikkol
[1] Mortalite oranını yükselten veya doğum sonrası bebekte nörolojik ve kardiyolojik anomaliler yaşanmasına sebep olan anomalidir.(Kaynak: UMBLİKAL ARTER DOPPLER ULTRASONOGRAFİSİNDE DİYASTOL SONU AKIM KAYBI VEYA TERS AKIM SAPTANAN SGA PRETERMLERİN NÖROGELİŞİMSEL PROGNOZUNUN VE SOMATİK BÜYÜMESİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ - SAĞLIK BAKANLIĞI İstanbul Bakırköy Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi – Uzmanlık Tezi http://www.istanbulsaglik.gov.tr/w/tez/pdf/cocuk_sagligi/dr_oznur_serdaroglu.pdf Erişim Tarihi: 5/7/2020)
[3] Anne karnındaki bebeğin canlılık belirtilerindeki azalma olarak ifade edilebilir.
[4] Literatürde; amnious sıvının koyu mekonyumlu olması, bebeğin anne karnında dışkısını yapması ve bu dışkının bebek tarafından yutulmuş olmasına ve bebeğin solunumsuz kalarak oksijensiz kalmasına ve ölümüne bir sebeptir.
[5] Önemle belirtelim ki; ameliyat notunda, ameliyatta her hangi bir komplikasyon ile karşılaşılıp karşılaşılmadığı, karşılaşıldı ise bu komplikasyonun nasıl yönetildiği ve aşılmaya çalışıldığı hususunda bir bilgi mevcut değildir. Öte yandan; ameliyat notunda, anne ve/veya bebekle ilgili karşılaşılan herhangi bir anomaliye de yer verilmemiştir.
[6] Oksijensiz kalmaya bağlı olarak gelişen beyin hücrelerindeki ölüm.
[7] Bakteri kaynaklı kan zehirlenmesidir.
[8] Anne karnındaki bebeğin canlılık belirtilerindeki azalma olarak ifade edilebilir.
[9] Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi
[10] Kaynak: https://www.gebe.com/asfiksi-nedir Erişim Tarihi: 5/7/2020
[11] Yargı mercileri, mekonyum aspirasyonlu doğumlarda sezaryen kararının geç alınıp alınmadığı yahut operasyonunun geç başlayıp başlamadığı hususunda ciddi şekilde irdelemeler yapmaktadır. Örneğin Danıştay 15. Daire tarafından verilen 27/05/2016 gün ve E:2016/3514, K:2016/3853 sayılı bozma kararı aynen şöyledir; “Bebeğe konulan mekonyum aspirasyonu tanısı da dikkate alındığında, daha erken bir saatte yapılacak bir sezeryanın annenin hayati durumunu etkileyip etkilemeyeceği, hususlarının ayrıntılı olarak cevaplanması gerekmektedir. “
[12] https://www.birgun.net/haber/acili-ciftten-suc-duyurusu-42108 (Erişim Tarihi: 5/7/2020)