Hastanın sunulacak sağlık hizmeti hususunda aydınlatılması hekimin sorumluluğundadır.
AİHM tarafından verilen Codarcea/Romanya, No. 31675/04, 2 Haziran 2009 tarihli kararda; “ hekimlerin, uygulanması düşünülen tıbbi müdahalenin hastaların fiziksel bütünlüğüyle ilgili olarak meydana getirebileceği öngörülebilir sonuçlar hakkında hastalarını aydınlatarak, rıza göstermelerini sağlayacak şekilde hastalarını bu tıbbi müdahale hakkında önceden bilgilendirmeleri gerektiği “ yazılıdır.
Hekim, tedaviden sonra oluşabilecek her türlü olumsuzluğu hastaya tüm sonuçları ile açıklamalı, oluşması muhtemel tüm bu sonuçlar için hastayı aydınlatmalı ve bilgilendirmeli[2], hastanın da bu bilgilendirilmeden sonra yapılmasını istemiş olması gerekir. Bu bilgilendirilme ve bilgilendirilmenin kayıt altına alınmış olması hasta kadar hekime de yarar sağlayacak bir husustur. Zira tedavi sonrası hekime karşı açılan davalarda hekim tarafından hastanın aydınlatıldığı ve hastanın tedavi sürecine rıza gösterdiği ispat edildiğinde; hekim sorumlu tutulamamaktadır. Bu durum hekime karşı kötü niyetle açılan davaların da önüne geçebilecek bir uygulamadır.
Alternatif tedavi yöntemlerinin bulunup bulunmadığı, önerilen tedavi yönteminin başarı şansı ve süresi, bu yöntemin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler, tıbbi sonuçları ve olası komplikasyonları konularında bir bilgilendirme/aydınlatma bulunmalıdır.[3].
Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü tarafından verilen 21/2/2018 tarih ve 2014/15355 sayılı Bireysel Başvuru kararından aynen “ bireylerin maddi ve manevi bütünlükleri, kendilerine sağlanan tıbbi tedavinin seçimine katılmaları, bu konuda rızalarının alınması ve maruz kalabilecekleri sağlık risklerini değerlendirebilmeleri için gerekli bilgiyi edinebilmeleri Sözleşme’nin(AİHS) 8. maddesi kapsamındaki koruma hakkı kapsamına girer. Tıbbi müdahaleden önce kişinin gerektiği şekilde rızasının alınmaması, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkına bir müdahale oluşturabilir. İstisnai hâller dışında tıbbi müdahale, ilgili kişinin ancak bilgilendirilip özgür rızası alındıktan sonra yapılabilir. Hastaların durumun farkında olarak karar verebilmelerini sağlamak için uygulanması düşünülen tedavi ve bununla bağlantılı riskler hakkında kendilerine bilgi verilmiş olmalıdır. “ yazmaktadır.
Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 4. Maddesinin h fıkrasına göre rıza: Kişinin tıbbi müdahaleyi serbest iradesiyle ve bilgilendirilmiş olarak kabul etmesidir. Anılan yönetmeliğin 5.maddesinin d fıkrası şöyledir; “Tıbbi zorunluluklar ve kanunlarda yazılı haller dışında, rızası olmaksızın kişinin vücut bütünlüğüne ve diğer kişilik haklarına dokunulamaz. Anılan yönetmeliğin 22. Maddesinin 1. Fıkrasına göre; kimse, rızası olmaksızın ve verdiği rızaya uygun olmayan bir şekilde tıbbi ameliyeye tabi tutulamaz. Aynı yönetmeliğin 24. Fıkrasının 1. Fıkrası şöyledir; “Tıbbi müdahalelerde hastanın rızası gerekir.” Aynı yönetmeliğin 31. Maddesinin 1. Fıkrası şöyledir; “Rıza alınırken hastanın veya kanuni temsilcisinin tıbbi müdahalenin konusu ve sonuçları hakkında bilgilendirilip aydınlatılması esastır.
Hastanın aydınlatılması gereken hususlar:
[1] NJW 1978, 1206; aktaran LAUFS, Arztrecht, s: 18, kn: 29; Anılan karar : “Dava konusu olayda hasta yıllardır yapılan tüm araştırmalara rağmen nedeni bulunamayan şiddetli baş ağrısından yakınmaktadır ve sonunda kendisi bunun dişlerindeki dolgulardan kaynaklandığına kanaat getirmiştir ve dişlerini çektirmek istemektedir. Onu takip eden diş hekimi tıbben bunun doğru olmadığı görüşündedir, ancak hastayı ikna edememiş ve onu davalıya yönlendirmiş ve öncesinde de telefonda bilgilendirmiştir. Davalı da dişlerin çekilmesine gerek olmadığını saptamış, hastaya açıklamış ancak hasta dişlerinin çekilmesi konusunda ısrar etmiştir. Davalı da ertesi gün endikasyon olmadığını bilmesine rağmen hastanın isteğine uyarak bazı dişlerini çekmiştir. Bir süre sonra hasta tekrar gelmiş ve kalan dolgulu dişlerininin de çekilmesini istemiştir. Ortaya çıkan bir yanlış anlama sonucu hekim, sadece dolgulu olanları değil, önceden çekmiş olduğu üç dişe ilaveten on bir diş daha çekmiş ve hastanın üst çenesinde diş kalmamıştır. Hastada hiçbir iyileşme olmadığı gibi artık protez kullanmak zorunda kalmıştır. Yerel mahkeme davalının müdahalelerini hukuka ve ahlaka aykırı olarak değerlendirmiş ve yaralama nedeniyle özgürlüğü bağlayıcı ve adli para cezasına hükmetmiştir. Davalı kararın yeniden incelenmesini istemiş, mahkeme hekimlerin sterilizasyon, estetik ameliyatlar gibi iyileşme amacı taşımayan müdahaleleri de gerçekleştirdikleri ve endikasyon olmaksızın gerçekleştirilen her müdahalenin yaralama olarak ele alınıp alınamayacağı hususlarını da tartışmıştır. Somut olguda olduğu gibi, tıbben hiçbir anlamı ve faydası olmadığı bilinen ve hastanın bilgisizliği ve çaresizliği yüzünden talep ettiği bir müdahalenin gerçekleştirilmesini hukuka uygun bulmamaıştır. Mahkeme hastanın rızasının ayırt etme gücüne haiz olmadığını belirterek geçersiz kabul etmiştir. Zira hasta kendisine defalarca dişlerle başağrısı arasında bir ilişki olmadığı anlatılmış olmasına rağmen, içinde bulunduğu tuhaf ruh durumu ve cehaleti nedeniyle gerçeği kavrayabilecek durumda olmadığı ve hekim de bunun ayrımında olduğu halde tıbbi endikasyonu olmayan müdahaleyi gerçekleştirmiştir.”
[2] Hekimlik Meslek Etiği Kurallarının 26. maddesinde düzenleme yapılmış ve "Hekim hastasını, hastanın sağlık durumu ve konulan tanı, önerilen tedavi yönteminin türü, başarı şansı ve süresi, tedavi yönteminin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler, verilen ilaçların kullanılışı ve olası yan etkileri, hastanın önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığın yaratacağı sonuçlar, olası tedavi seçenekleri ve riskleri konularında aydınlatır. Yapılacak aydınlatma hastanın kültürel, toplumsal ve ruhsal durumuna özen gösteren bir uygunlukta olmalıdır. Bilgiler hasta tarafından anlaşılabilecek biçimde verilmelidir.
[3] Yargıtay 15. Hukuk Dairesi tarafından verilen 26/2/2019 tarih ve E:2018/5523, K:2019/801 sayılı karar şöyledir; “ Yine eser sözleşmesinin niteliği gereği yüklenici sonucu garanti etmiş sayılmalıdır. Komplikasyonlarda ise aydınlatma yükümlülüğü ve komplikasyon yönetiminin doğru yapılması yine yüklenicinin (hekimin) sorumluluğundadır. “
Av. Gamze ÇELİKKOL