İmar Hukuku, kentleşme ile ortaya çıkmış olan ve bugün için toplumsal düzenin olmazsa olmazıdır. İmar Hukuku, sağlıklı bir çevrede yaşamak isteyen bir toplum için kurallar koyan hukuk dalıdır. İmar hukuku ile korunan değer, kamu yararıdır. İmara ilişkin mevzuatın olmadığı bir ortam düşünemiyorum. Zira İmar Hukuku, konut ve iş yerlerinin yatay ve dikey ebatlarından tutun da, bu imalatların dayanıklılık standartlarına, sosyal donatı alanları dediğimiz "yeşil alanların-park alanlarının, kültürel tesislerin, eğitim alanlarının, ibadet alanlarının konumuna kadar bir çok hususta objektif kıstaslar getirmektedir. Bu bakımdan, İmar Hukukuna en genel tabirle sağlıklı bir çevrede yaşayabilmek için ihtiyaç vardır.
İmar Hukuku-Mülkiyet Hakkı ilişkisi
Bir çok kişi mülkiyet hakkı sahibi olması münasebetiyle, mülkiyet hakkı sahibi olduğu taşınmaz için sınırsız haklara sahip olduğunu düşünüyor ya da düşünmek istiyor. Elbette ki, mülkiyet hakkı kutsaldır ve gerek Anayasamızda gerekse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile koruma altındadır. Ancak, bu hakkın, hak sahibine sınırsız bir kullanım özgürlüğü tanıdığı söylenemez.
İmar mevzuatına aykırı hareket edenlerin karşılaşacağı yaptırım ya da tedbirler nelerdir?
İmar Hukukuna aykırı hareket edenler hakkında hem adli hem de idari yönden işlem yapılmaktadır. Adli yönden haklarında Türk Ceza Kanunu'nun 184. maddesinde düzenlenen " İmar Kirliliğine Sebep Olma Suçu " kapsamında soruşturma yürütülmektedir. İdari yönden ise; " yıkım ya da eski hale getirme " ve " idari para cezası " işlemleri tesis edilmektedir. Hatta yıkımın/eski hale getirmenin, inşa eden tarafından gerçekleşmemesi halinde yıkım/eski hale getirme işlemi belediye tarafından gerçekleştirilmekte ve yıkım/eski hale getirme masrafları inşa edenden tahsil edilmektedir.
İdare, yıkım/eski hale getirme ve idari para cezası uygularken sınırsız bir takdir yetkisine sahip değildir. İdare ancak belli prosedürleri yerine getirdikten sonra bu işlemleri/yaptırımları tesis edebilecektir. Aksi durumda uygulanan yıkım ya da idari para cezasının haksız olduğunu düşünen muhataplar İdare Mahkemesine başvurmalıdırlar. Örneğin bir çok belediye kapalı alan oluşturmadığı halde "pergole/sundurma" için yıkım kararı almakta ve idari para cezası uygulamaktadır. Oysa ki; Danıştay artık kapalı alan oluşturmayan pergole/sundurma için "imar izni gerektirmeyen yapı" tabirini kullanmakta ve uygulanan yıkım ve idari para cezası kararının iptal edilmesi gerektiğine karar vermektedir. Yine, yıkım kararı doğru olmakla birlikte "yıkım kararının yalnızca imar hukukuna aykırı kısım içim alınması zorunluluk iken bir çok belediye yapının tamamı için yıkım kararı alabilmekte ya da idari para cezası uygulanması doğru iken bir çok belediye idari para cezası hesabını abartılı rakamlar üzerinden yapmakta 3 birim idari para cezası uygulanması gereken yere 40 birim ceza uygulamaktadır. Bu noktada, bu işlemler İdare Mahkemesi önüne taşındığında İdare Mahkemeleri belediye işlemlerinin iptaline karar vermektedir. Yine diğer bir kanayan yaradan bahsetmek istiyorum; " halk arasında 18 uygulaması olarak adlandırılan 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 18. maddesinde düzenlenen parselasyon işlemi " dolayısıyla yaratılan haksızlıklardır. Burada, mülkiyet hakkı sahipliğinin özü korunmakla birlikte yasal orandan fazla düzenleme ortaklık payı kesintisi yapılarak ve/veya taşınmaz için imar uygulaması yapılarak taşınmazın konumu değiştirilmekte, hak sahibine bir başka yerden taşınmaz verilmektedir. Bu tür durumlarda eş değer ekonomik değere ve imar hakları verilmesi gerekirken, ticari değeri ve imar hakkı zayıf olan alandan taşınmaz verilmekte bu durum vatandaşın mağduriyetine sebep olmaktadır. Bu noktada da vatandaşlarımız haklarını İdare Mahkemesi önünde aramalıdırlar.
Av. Gamze Çelikkol