Islah; taraflardan birinin yapmış olduğu usul işleminin tamamen veya kısmen düzeltilmesine denir.(Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu m. 83, HMK m. 176)
Islah müessesi, dava değiştirme, başka deyişle iddia ve müdafaanın değiştirilmesi veya genişletilmesi yasağını bertaraf eden bir imkandır. Zira bu suretle, aslında yasal itiraz ile karşılaşılabilecek olan herhangi bir taraf muamelesi, ıslah kurumu yardımı ile artık bu itirazı davet etmeksizin yapabilmektedir.(Üstündağ, S.: Medeni Yargılama Hukuku, Cilt: I-II, 5. Baskı, İstanbul 1992, s. 534)
Islahın konusu tarafların yapmış oldukları usul işlemleri olduğu için, ıslahla düzeltilecek usul işlemlerinin neler olduğundan da söz etmek gerekir. Gerek öğreti, gerekse Yargıtay uygulaması davanın değiştirebileceğini ve genişletilebileceğini aynı şekilde savunmanın genişletilebileceğini ilke olarak kabul etmektedir. Yine müddeabihin artırılıp artırılmayacağı hususu da bir usul işlemi olup, ıslahın konusudur (Kuru, s. 4035).
Islahın amacı, yargılama sürecinde, şekil ve süreye aykırılık sebebiyle ortaya çıkabilecek maddi hak kayıplarını ortadan kaldırmak olduğundan, hak ve alacağı bu sürecin dışında ortadan kaldırmış olan işlemlerin, yani maddi hukuk işlemlerinin ıslah yoluyla düzeltilebilmesi elbette ki mümkün değildir. Bir başka deyişle, maddi hakkı sona erdiren maddi hukuk işlemleri, ıslahla düzeltilemez. Feragat, kabul, sulh gibi işlemler, velev ki dava içinde yapılsın, asıl hakkı ortadan kaldırdıklarından, usul işlemi olduğu kadar (davayı etkilediği için usul işlemidir) maddi hukuk işlemi mahiyetini de taşımaktadır ve bu sebeple, bu işlemlerin ıslah yoluyla düzeltilmesi imkânsızdır; çünkü ıslah, yargılama hukukunun şekle ve süreye bağlılığından kaynaklanan zımni hak kayıplarının telafisi için öngörülmüş bir müessesedir. Açık bir irade beyanı ile terk edilen haklar, maddi gerçeğin şekle feda edilmesi gibi bir sonuç doğurmadığı için, ıslahın konusu olamaz.
Islah işleminin ne şekilde yapılacağı HMK’nın 177. maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenmiştir. Buna göre; “Islah, sözlü veya yazılı olarak yapılabilir.”. Görüldüğü üzere ıslah işleminin gerçekleştirilmesi için HMK’da herhangi bir şart öngörülmemiş, ıslahın sözlü veya yazılı olarak yapılabileceği hüküm altına alınmıştır.
Islah, HMK’nın 177/1. fıkrası uyarınca tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir.
Öte yandan 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 32. maddesinin birinci cümlesinde “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz” hükmü yer almaktadır. Bu hükmün, itiraz yoluyla Anayasaya aykırılığının mahkemelerce ileri sürülmesi üzerine, Anayasa Mahkemesi, 17.03.2010 günlü Resmî Gazete'de yayımlanan 2009/27 E., 2010/9 K. sayılı kararı ile, 492 sayılı Kanunun 32. maddesinin birinci cümlesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın (iptal isteminin) reddine karar vermiş olup kararının gerekçesinde ise:
“...Yargılama sürecinde, yasayla harca tabi kılınmış bir hizmetten yararlanmak isteyen ilgili (davalı veya davacı), genel kurallar uyarınca harcını ödeyerek bu hizmetten yararlanabilir. Dava açan veya yargılama sırasında harca tabi bir işlemin yapılmasını isteyen tarafın, harç ödemeden devam eden işlemlerin yapılmasını isteyerek bireysel bir menfaat elde etmesi, harçların konuluş amaçlarına aykırılık oluşturur.
Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılmayacağını belirten kural, bireylerin özel menfaatleriyle ilgili olarak yargı hizmetinden yararlanmalarını, bu hizmetin karşılığı olan harcın ödenmesi koşuluna bağladığından, hak arama özgürlüğünü sınırlandıran bir nitelik taşımamaktadır.
Dolayısıyla açılan her dava harçtan istisna ve muafiyet söz konusu olmadıkça harca tabidir. Islah ile dava değeri arttırılmış ise bir taraf usul işlemi olduğundan nisbi harcın yatırılması gereklidir. Eğer harç yatırılmamış ise; emredici nitelikte olan Harçlar Kanunu’nun 32. maddesi gereğince müteakip işlemler yapılamayacağından, mahkemece tarafa süre verilmeli ve verilecek süre sonunda harcın yatırılmaması halinde dava dosyasının işlemden kaldırılmasına karar verilmelidir.
Örneğin Yargıtay’a göre, davacı vekili tarafından fazlaya ilişkin haklarını saklı tuttuğu dava dilekçesinde 500TL olarak talep ettiği kıdem, ihbar ve kötü niyet tazminatları ile fazla çalışma, yıllık izin, hafta tatili ve resmi tatil alacaklarını 15.10.2012 tarihli ıslah beyanı ile 19.729,37TL arttırmış ise de ıslah harcının yatırılmadığı ancak 15.10.2012 tarihli duruşmada davacı vekili tarafından ıslah edilen miktar üzerinden eksik harcı yatırmak üzere süre talep edildiği, mahkemece süre verilmediği ve devamla ıslahla arttırılan miktarlara hükmedildiği anlaşılmış olup ıslah harcı ise tahkikat tamamlanıp kararın verildiği 28.05.2015 tarihinden sonra, gerekçeli kararın yazım tarihi olan 02.06.2015 tarihinde tahsil edilmesi şeklinde gerçekleşen somut olayda mahkeme tarafından harcın tamamlanması için belirtilen işlemlerin yapılmadığından bizzatihi davacı tarafından harcın ikmali için süre istendiği halde mahkemece süre verilmediğinden davacının kusurunun bulunmadığı, harcın tamamlanması için talep edilen sürenin mahkeme tarafından tanınmadığı dikkate alındığında davacıya sorumluluk yüklenmesi hakkaniyetle bağdaşmayacağına karar verilmiştir.