İdarenin varlık sebebi, kamu yararını sağlamak amacıyla kamu hizmetlerinin eksiksiz ve sürekli bir biçimde yerine getirilmesini sağlamak, aksaklıklar yaşandığında durumu düzeltmek ve gerekli denetimleri yaparak toplumun refah içerisinde yaşamasını sağlamaktır.
İdare, bu amaçlarını yerine getirirken bir takım unsurlara gereksinim duyar. Çünkü bilindiği üzere Türk İdari Teşkilatı tüzel kişiliğe haizdir[2] ve tüzel kişiler iradelerini organları aracılığıyla ortaya koyarlar.
İdarenin organları ise kamu personelidir. İdare, yapmak istediği faaliyetlere kamu personeli eliyle yön verir.
Kamu personeli, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na[3] göre iki unsurdan oluşmaktadır. Bunlardan birincisi görevlinin; bir kamu hizmeti yüklenmesi, ikincisi ise görev karşılığı devlet bütçesinden maaş, ödenek gibi maddi bir karşılık almasıdır.
Memur ise kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri yerine getirecek olan personelin bir grubudur[4].
Yerine getirilecek olan görevler idareyi temsil eder bu yüzden memurların görevlerini layıkıyla yerine getirebilmeleri için bazı hak ve yükümlülükleri vardır. Bunlara aykırı davranmaları halinde kanunda öngörülen disiplin suçu oluşabilir ve disiplin cezası verilebilir.
Devlet memurları ilgili oldukları kurumun işleyişine uygun davranmalı, düzeni bozmamalı ve verilen emirleri eksiksiz olarak yerine getirmelidir. Aksi halde disiplin cezası verme yoluna gidilir. Disiplin cezası verilmesi bir idari işlemdir ancak alışılmış idari işlemlerden değil kendine özgü usul ve esasları olan bir idari işlemdir.[5] Çünkü disiplin cezaları, kamu görevilerin bulunduğu durumu ve sonrasını önemli ölçüde etkilemekte, elde etmiş oldukları hakların kaybına yol açabilmektedir. Örneğin devlet memurluğundan çıkarma cezasında kişi bir daha devlet memuru olamamak üzere memurluktan çıkarılmaktadır. Konunun bu kadar önemli olmasından dolayı 657 sayılı Devlet Memurları Kanunun’da memurluktan çıkarma cezası için, disiplin soruşturması sürecinde kamu görevlisine ayrıca haklar tanınmıştır. Bu haklardan birisi de sözlü savunma hakkıdır.
İncelediğimiz kararda bu konu üzerinde durulacaktır.
İstanbul ili, ....... Ticaret Meslek Lisesi müdür yardımcısı olarak görev yapan davacı hakkında, öğrencisinin 28 gün devamsızlığı bulunması üzerine yardım etme karşılığında öğrenci velisine cinsel ilişki teklifinde bulunduğu, velinin reddetmesi üzerine 200 TL rüşvet karşılığında devamsızlık sorununu halledeceğini söylediği iddiasıyla disiplin soruşturmas başlatılmıştır.
Kamu görevlisi hakkında ayrıca ceza soruşturması/kovuşturması da yürütülmüş ve Bakırköy 15. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 01/07/2014 tarihli ve E:2014/185, K:2014/226 sayılı kararıyla sarkıntılık yapmak suretiyle cinsel saldırı ve rüşvet almak suçlarından hapis cezası verilmiştir.
Yürütülen disiplin soruşturmasında; fiilin sübuta erdiği ileri sürülmüş ve davacının 657 sayılı Kanun’un 125/E-(g) maddesi uyarınca devlet memurluğundan çıkarma cezası ile cezalandırılması teklif edilmiştir.
Üsküdar Paşakapısı Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu bulunan davacı, 18.08.2014 tarihli ilk savunma istemine cevaben yaptığı savunmasında disiplin kurulu önünde sözlü savunma yapma isteminde bulunmuştur. Bunun üzerine 03.02 2015 tarihli ve 1188021 sayılı yazı ile davacının 12.02. 2015 tarihinde yapılacak Yüksek Disiplin Kurulu toplantısına sözlü savunmasını yapmak üzere katılmasının uygun görüldüğü belirtilmiştir.
Davacı bu yazıya cevaben 09.02. 2015 tarihli dilekçesi ile belirtilen tarihte başka bir ceza davasında duruşmasının olduğunu, sözlü savunmasını yapmak için başka bir toplantı tarihinin belirlenmesini talep etmiştir. Davalı idare bu yazıya cevap vermemiştir.
Bunlara ek olarak 13.02.2015 tarihli ve 598 sayılı İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığının yazısı ile Paşakapısı Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu bulunan davacının sözlü savunmasını yapmak üzere sevkine ilişkin yazı uyap sistemi üzerinden kurum kayıtlarına 12.02.2015 tarihinde saat 09.40’da aktarılmış olup il dışı sevklerde duruşma tarihinden en az 48 saat önce bildirim yapılması gerektiğinden sevkin gerçekleştirilemediği belirtilmiştir.
Yüksek Disiplin Kurulu ise tüm bu olaylara rağmen 12.02.2015 tarihinde toplantısını yapmış ve davacının sözlü savunma talebi dikkate alınmadan eylemi sabit görerek müdür yardımcısı olan davacı 657 sayılı Kanunun, 125. Maddesinin E fıkrasının g bendi kapsamında devlet memurluğundan çıkarma cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir.
Davacı disiplin cezasının iptali istemiyle İdare Mahkemesi nezdinde dava açmıştır.
İdare Mahkemesi, davacının sarkıntılık yapmak suretiyle cinsel saldırı ve rüşvet almak suçlarından hapis cezası alması nedeniyle, davacının eyleminin subut bulduğunu bu nedenle dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulmadığını belirterek davanın reddine karar vermiştir.
Davacı ise İdare Mahkemesi kararının usul ve hukuka aykırı olduğunu, zira sözlü savunma talebinin olduğunu buna ragmen sözlü savunma hakkı tanınmaksızın disiplin cezası verilmesine ilişkin işlem ile bu işlemin iptali istemiyle açılan davayı reddeden İdare Mahkemesi kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürerek İdare Mahkemesi kararını temyiz etmiştir.
Davacının temyiz talebini inceleyen Danıştay 12. Dairesi vermis olduğu 2/2/2017 gün ve E:2016/8889 K:2017/127 sayılı kararla İdare Mahkemesi kararını bozmuştur. Bozma kararının gerekçesi özetle; “ Devlet memurluğundan çıkarma cezası teklif edilen davacı hakkında Yüksek Disiplin Kurulunca son savunması alınmadan tesis edilen dava konusu işlemde ve bu husus göz ardı edilip işin esasına girilerek verilen Mahkeme kararı hukuka uygun değildir. “ şeklindedir.
Disiplin soruşturması, kamu görevlisinin görev yaptığı yerde belirlenen düzene uymaması, yapmaması gereken hal ve hareketlerde bulunması sonucunda kurumun itibarını zedelemesi ve kamu hizmetlerinin aksamasına yol açması üzerine memur hakkında başlatılan işlemdir.
Bu işlemler sonucunda kişinin kanunda tanımlanan eyleminin ya da eylemsizliğinin sübut bulması idari yaptırımlar devreye girmektedir.
Belirtmek gerekir ki; disiplin soruşturması ve ceza soruşturması birbirinden bağımsız yürütülebilmektedir. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun “Cezai Kovuşturma ile Disiplin Kovuşturmasının Bir Arada Yürütülmesi” başlıklı 131. Maddesine göre; “ Aynı olaydan dolayı memur hakkında ceza mahkemesinde kovuşturmaya başlanmış olması, disiplin kovuşturmasını geciktiremez.”
İncelediğimiz kararda da davacı hakkında adli soruşturma akabinde Bakırköy 15. Ağır Ceza Mahkemesince kovuşturma yürütülmüş ve “sarkıntılık yapmak suretiyle cinsel saldırı ve rüşvet almak” suçlarından hapis cezası verilmiş, bir yandan da disiplin soruşturması kapsamında Yüksek Disiplin Kurulu tarafından devlet memurluğundan çıkarma cezası verilmiştir.
Aynı eylemden dolayı hem disiplin cezası hem de hapis cezasının verilmesi mümkün olmakla birlikte bu iki soruşturmanın kendi usullerine göre yürütülmesi gerekmektedir.
Davacı için teklif edilen disiplin cezasının mahiyeti itibariyle davacının yüksek disiplin kurulu önünde sözlü savunma yapma hakkı vardır. Davacının Ceza Mahkemesi önünde sözlü savunma yapmış olması, disiplin soruşturmasında sözlü savunma yapma hakkından yoksun kalacağı anlamına gelmemektedir.
İdari yaptırımlar, kamu düzenini sağlamaya yönelik idare hukukuna özgü usullerin kullanıldığı tek yanlı icrai işlemlerdir.[6] Disiplin cezası verme işlemi de bir idari yaptırımdır. İdare tek taraflı bu işlemleri yerine getirdiğinden karşı tarafın bu yaptırımlara karşı korunması gerekir. İdare hukukunda idare üstün konumda olduğundan eşitsizliği gidermek için karşı tarafa birtakım haklar verilmelidir. Kamu görevlilerinin haklarının güvence altına alınmasıyla ilgili Anayasanın 129. Maddesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. Maddesinin 3. Fıkrası[7], 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 129 ve 130. maddesi örnek gösterilebilir.
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun “Disiplin” başlıklı 7. Bölümünde, disiplin suç ve cezaları ile kamu görevlisinin hakları ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır.
Soruşturma devam ederken kişi, hakkında yapılan soruşturmanın içeriğini öğrenebilmeli, neyle itham edildiğini bilmelidir. Burada amaçlanan; kamu görevlisinin savunma hakkını gereği gibi kullanabilmesidir.[8] Yine ilgiliye, savunma hakkını kullanabilmesi için yeterli süre verilmeli ve ithamlarla ilgili bilgi alma hakkı engellenmemelidir.
Tüm delillerin toplanması sonrasında kişi hakkında ceza verilip verilmemesine karar verilmektedir. Disiplin cezaları kanunda sınırlı sayıda sayılmış,[9] ve kanunilik ilkesine riayet edilerek kanunda sayılanlar dışında ceza verilmemesi öngörülmüştür.
Memurluktan çıkarma cezası ağır hak kaybına yol açabilir. Kişinin hem mevcut durumunu hem de geleceğini etkileyen bu ceza karşısında soruşturma sürecinde memurlara bazı haklar tanınmalıdır. Bu haklardan belki de en önemlisi savunma hakkıdır. Savunma hakkı adil yargılanma hakkının bir gereğidir.
İdare kamu gücüne sahip olduğundan kişilerin statülerinde değişiklik yapabilir ama bu demek değildir ki, memura hakları anlatılmadan savunması alınmadan doğrudan disiplin cezası verilsin. Disiplin soruşturmasında tek taraflı düşünülemez ve tek taraflı elde edilen delillerle disiplin cezası verilemez.
Savunma hakkının gereği gibi yerine getirilebilmesi için ilk olarak kişiye isnat edilen suçun niteliği açıkça ve yazılı olarak bildirilmeli ki ona göre savunmasını hazırlasın. Genel, suçlayıcı ifade kullanılması kişinin ağzından kendini suçlayıcı beyanda bulunmaya zorlamak olacaktır. Kişiye suçun niteliği bildirildikten sonra savunmasını hazırlaması için belirli süre tayin edilmelidir. Yapılan tebliğde savunmaya gelmediği zaman hakkından vazgeçmiş olacağı da yazılmalıdır.
Somut olayımıza gelecek olursak; davacıya 18.08.2014 tarihinde savunma yapması gerektiği tebliğ edilmiştir. Davacı tüm soruşturma aşamasında cezaevinde bulunmaktadır. Vermiş olduğu cevap yazısında disiplin kurulu önünde sözlü savunma yapmak istediğini belirtmiş ve talebi kurul tarafından kabul edilerek 12.02.2015 tarihinde toplantı yapılması kararlaştırılmıştır ve davacıya tebliğ edilmiştir. Ancak davacı o tarihte başka bir ceza davası nedeniyle duruşması olduğunu, sözlü savunma hakkını kullanması için başka bir tarih belirlenmesini istemiştir. Disiplin Kurulu bu isteğe cevap vermediği gibi o tarihte toplantı yaparak davacının savunmasını almadan memurluktan çıkarma cezası vermiştir.
Anayasanın 129. Maddesinin 2. Fıkrası çok açıktır: “Memurlar ve diğer kamu görevlileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları mensuplarına savunma hakkı tanınmadıkça disiplin cezası verilemez.” Aynı şekilde 657 sayılı DMK, 130. Maddeye göre; “Devlet memuru hakkında savunması alınmadan disiplin cezası verilemez.”
Diğer kısımlarda da değindiğimiz gibi memurluktan çıkarma cezası kişi için çok ağır sonuçlara sebebiyet verdiğinden hukuka uygun soruşturma yapılması ve ona göre ceza verilmesi gerekmektedir. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 129. maddesinin 2. Fıkrası da “Hakkında memurluktan çıkarma cezası istenen memur, soruşturma evrakını incelemeye, tanık dinletmeye, disiplin kurulunda sözlü veya yazılı olarak kendisini veya vekili vasıtasıyla savunma yapma hakkına sahiptir.” şeklindedir.
657 sayılı Kanun’un 130. Maddesinin 2. Fıkrasında; “verilen süre içerisinde veya belirtilen tarihte savunmasını yapmayan memur savunma hakkından vazgeçmiş sayılır” düzenlemesi yer almaktadır.
Somut olayımızda davacının talebine ragmen sözlü savunma yapma isteminin karşılanmamaış olması(muhtemelen disiplin kurulu ve İdare Mahkemesi; davacının nasıl olsa Ceza Mahkemesinde sözlü savunma yapmış olduğunu aynı şeyleri söyleyeceğini düşünerek hareket etmiştir. Oysa ki; disiplin hukuku ile ceza hukuku gerek yargılama usulleri gerekse cezalarının sonucu ve macı farklıdır) usul ve hukuka aykırıdır.
Davacının geçerli bir sebep bildirerek toplantı tarihinde orada olamayacağını yine de sözlü savunma hakkını kullanmak istediğini belirttiği açıktır. Disiplin Kurulunun yapması gereken toplantı tarihini ileriye atarak memurun savunmasını dinledikten sonra karar vermektir.
Av. Gamze ÇELİKKOL
___________________________________________________________________________________________________________
KAYNAKÇA
[2] Ethem Atay, İdare Hukuku, Turhan Kitabevi, Öz Baran Ofset Mat., 5.Baskı, Ankara, 2016, s. 847.
[3] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 14.09.1983 tarih ve E:1980/1714, K:1983/803 sayılı kararı.
[4] 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4. Maddesinin 1. Fıkrası şöyledir; “Kamu hizmetleri; memurlar, sözleşmeli personel, geçici personel ve işçiler eliyle gördürülür.”
[5] Ethem Atay, İdare Hukuku, Turhan Kitabevi, Öz Baran Ofset Mat., 5.Baskı, Ankara, 2016, s. 940
[6] Kamu Görevlileri Disiplin Hukukunda İdari Usul İlkeleri, Yahya Usman, Yüksek Lisans Tezi s. 9
[7] Düzenlemeye göre Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir: a) Kendisine karşı yöneltilen suçlamanın niteliği ve sebebinden en kısa sürede, anladığı bir dilde ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek; b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olmak; c) Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddî olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek; d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını istemek; e) Mahkemede kullanılan dili anlamadığı veya konuşamadığı takdirde bir tercümanın yardımından ücretsiz olarak yararlanmak.
[8] İdare Hukukunda Memurların Disiplin Soruşturması, Şerife Güneşleyici, Yüksek Lisans Tezi, s. 73
[9] DMK m. 125 ‘uyarma, kınama, aylıktan kesme, kademe ilerlemesinin durdurulması, devlet memurluğundan çıkarma cezası’