Marka üzerindeki hak, mutlak bir hak olup, sahibine markanın başkası tarafından kullanılmasını yasaklamak da dâhil inhisarî hak ve yetkiler ile malvarlıksal menfaatler ve sınırlı manevi haklar sağlar (Tekinalp, Ünal: Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul, 2012, s. 381).
Marka koruması hem dava tarihinde yürürlükte bulunan ve somut olaya uygulanması gereken 556 sayılı KHK hem de 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınaî Mülkiyet Kanunu (SMK) gereğince tescil yoluyla elde edilir. Bu husus 556 sayılı KHK’nın 6. maddesinde “Bu Kanun Hükmünde Kararname ile sağlanan marka koruması tescil yoluyla elde edilir.” şeklinde belirtilmiştir. Buna “tescil ilkesi” denmektedir. Bu itibarla markanın sahibine sağladığı haklar kural olarak tescil ile oluşur ve üçüncü kişilere karşı marka tescilinin yayını tarihinden itibaren hüküm ifade eder (556 sayılı KHK m. 9/3). Bu bağlamda tescil edilen bir marka sahibinin inhisarına bırakılarak ona herkese karşı ileri sürülebilen nitelikte mutlak bir hak sağlamaktadır. Bu hak, marka tescilinin mevzuatta öngörülen koşulların gerçekleşmesiyle markanın hükümden düşmesine veya marka hakkının sona erme sebeplerinin vuku bulduğu ana kadar geçen sürede koruma altındadır.
Tescil ilkesinin 556 sayılı KHK’de öngörülmüş birtakım istisnaları bulunmaktadır. Örneğin Paris Sözleşmesi’nin 1. mükerrer 6. maddesine göre tanınmış markalar, tescilden önce kullanım sonucu ayırt edici nitelik kazanan markalar (556 sayılı KHK m. 7/2, 8/3, 9/1, 42/3), rüçhan hakları (556 sayılı KHK m. 25), önce tescil edilip yasaklama yetkisi veren haklar (556 sayılı KHK m. 8/3), bir kişinin kendisine ait ismi, fotoğrafı, telif hakkını veya sınaî mülkiyet hakkını içeren markalar (556 sayılı KHK m. 8/5) ve yenilenmemiş markalar haklarında geçerli bir tescil bulunmadığı hâlde tescilli hak sahibine karşı 556 sayılı KHK’daki sınırlamalar dâhilinde korunurlar (Karan, Hakan/ Kılıç, Mehmet: Markaların Korunması 556 Sayılı KHK Şerhi, Ankara, 2004, s. 64).
556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile marka üzerindeki öncelik hakkı markayı tescil ettirmek için önce başvuran ve tescil ettiren kişiye tanınmıştır. Bu husus 556 sayılı KHK’nın 7/1-b ve 8/1-b maddelerinde yer alan “tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış” ifadesinden açıkça anlaşılmaktadır. Buna göre markaya sağlanan koruma, tescil edilmek kaydıyla başvuru tarihinden itibaren başlamaktadır. Bu hususa ise “tescilde öncelik ilkesi” denilmektedir. O hâlde bir işaretin marka olarak tescili için önce başvuran ve marka olarak tescil ettiren kişi, markanın sahibi olur ve o işaret üzerinde marka ile ilgili mal ve hizmetler için inhisarî hakkını kazanarak o işareti başkasının marka olarak tescil ettirmesini önleyebilir. Başka bir deyişle daha önce tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir işaret ya da ondan ayırt edilemeyecek kadar ayniyet içeren bir işaret, aynı mal ve hizmetler ya da aynı türdeki mal ve hizmetler için bir kere daha başkası tarafından marka olarak tescil edilemez, önce yapılan tescil sonraki tescilleri önler (Tekinalp, s. 383).
Tescilde öncelik ilkesinin istisnalarından birisi de 556 sayılı KHK’nın 8/3. maddesi uyarınca önceki tarihli işaret kullanımıdır. Markanın tescil için başvurulduğu tarihten veya rüçhan tarihinden önce bu işaret için bir hak elde edilmişse veya işaret sahibine daha sonraki bir marka kullanımını yasaklama yetkisi veriyorsa hükümsüzlük davası açılabileceği gibi aynı ibareyi kullanarak yapılan marka başvurularının tescilini engelleyebilecektir. Bu kapsamda hükümsüzlük yahut tescile engel için ilk aşamada öncelik hakkı sahibinin tescil edilen yahut tescili istenen marka ile kendi kullandığı marka arasında bir benzerliği mevcudiyeti gerekmektedir. Sonrasında çekişme konusu ibare üzerinde önceden elde edilmiş bir hakkın varlığı zorunlu olup bu hâlin en açık örneği; 556 sayılı KHK’nın 7. maddesinin son fıkrasında da belirtildiği şekilde tescili talep edilen markanın benzerinin daha önceden ticari yaşamda kullanım sonucu ayırt edici nitelik kazanmasıdır (Karan/Kılıç: s. 206).
Öncelik hakkına konu oluşturabilecek şeyler sadece markalardan ibaret olmayıp ticaret sırasında kullanılan diğer işaret sahiplerinin de anılan işaretlerinin benzerlerinin marka olarak tesciline engel olabilecekleri gibi her nasılsa tescil edilmiş olan bu tür markaların, öncelik hakkına dayalı olarak hükümsüzlüğünü isteyebilirler. Ticari faaliyet sırasında kullanılan bu işaretler üzerinde hak sahiplerinin şahsî, fikrî veya sınaî mülkiyet hakları bulunmakta olup bu tür durumlarda ise 556 sayılı KHK’nın 8/5. maddesi uygulama alanı bulacaktı. Bu bağlamda sınaî mülkiyet hakkı sağlamayan işaret sahipleri, aynı KHK’nın 8/3. maddesinde tesis edilen korumadan yararlanırlar. Bir işaretin ticarette kullanımından kasıt o işaretin kullanımıyla ayırt edici hâle gelmesi ve bu suretle işaret üzerinde öncelikli hak elde edilmiş olmasıdır (Karan/Kılıç: s. 207)
556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 8/5. maddesi “Tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismi, fotoğrafı, telif hakkı veya herhangi bir sınai mülkiyet hakkını kapsaması halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusu reddedilir.” hükmünü haiz olup anılan düzenleme ile başkasına ait şahsî, fikrî ve sınaî haklar koruma altına alınmıştır. Bu bağlamda başkasına ait sınaî mülkiyet hakkını kapsayacak düzeyde benzer bir markanın tescili, sınaî mülkiyet hakkı sahibi tarafından engellenebilecek, şayet marka tescil edilmiş ise yine sınaî mülkiyet hakkı sahibi tarafından hükümsüzlüğü talep edilebilecektir. Bu düzenlemeyle korunan sınaî hakların ortak özelliği, aynı maddenin 3. fıkrasındaki işaretlerden farklı olarak tescil edilmiş olmaları olup bu işaretlerin ayrıca kullanım sonucu ayırt edici hale gelmeleri gerekli değildir. 556 sayılı KHK’nın 8/5. maddesi kapsamında korunan sınaî haklara; ticaret unvanları, işletme hakları, patent, faydalı model yahut endüstriyel tasarımlar örnek olarak gösterilebilirler (Karan/Kılıç, s. 207, 208).
Ticaret unvanlarına ilişkin olarak ayrıca belirtilmelidir ki; ticari unvanın ticaret siciline tesciliyle tescil kapsamındaki tüm faaliyet alanlarında unvansal nitelikte bir hak kazanılmış olup tescilli unvan hakkı, kapsadığı tüm sektörlerde doğmuş olacaktır. Burada unvanın ticaret siciline tescil ve ilanıyla unvan sahibi, tescil kapsamındaki sektörlerde/alanlarda faaliyet iradesini ortaya koyarak fiili kullanım olmasa bile unvansal kullanım hakkı elde eder. Bu nedenle tesciline itiraz edilen yahut hükümsüzlüğü istenen unvana benzer markanın kapsamındaki mal ve hizmetler ile önceden tescil edilen ticari unvanın kapsadığı tüm alanların yapılacak olan incelemede nazara alınması gerekmektedir (Bilge, Mehmet Emin: Marka ve Ticaret Unvanı Arasındaki İltibas, Ticaret ve Fikri Mülkiyet Hukuku Dergisi, 2015, S. 2015/2, s. 7-22, s. 19).
Marka olarak tescil edilen bir işaretin hükümsüz kılınmasını gerektiren hâller; 556 sayılı KHK’nın 42. maddesinde düzenlenmiş olup, eldeki uyuşmazlıkla ilgili olan 1. fıkrasının (b) bendinde aynı KHK’nın 8. maddesinde sayılan hâllerin hükümsüzlük nedeni olduğu düzenlenmiştir. Bu durumda, 556 sayılı KHK’nın 42. maddesi uyarınca, aynı KHK’nın 8. maddesindeki düzenlemeye aykırı marka tescillerinin hükümsüz kılınması talep edilebilecektir. Başka bir anlatımla, tescilsiz dahi olsa bir işaret veya markanın ticari hayatta kullanılıyor olması şartı ile daha sonra aynı markanın tescil edilmesine itiraz ve dolayısıyla aynı KHK’nın 42/b maddesine göre, hükümsüzlük iddiasında bulunabilme imkânı tanınmıştır. Aynı şekilde 556 sayılı KHK’nın 8/5. maddesi kapsamında tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismi, fotoğrafı, telif hakkı veya herhangi bir sınaî mülkiyet hakkını kapsaması hâlinde de hak sahibi, aynı KHK’nın 42. maddesi çerçevesinde sonradan tescil edilen markanın hükümsüzlüğünü isteyebilir.