Şikâyet İcra İflas Kanunu’nun 16, 17 ve 18. maddelerinde düzenlenmiştir. Şikâyet icra ve iflas dairelerinin, kanuna aykırı olan veya hadiseye uygun bulunmayan işlemlerinin iptali veya düzeltilmesi veya yerine getirilmeyen veya sebepsiz sürüncemede bırakılan bir hakkın yerine getirilmesi için icra takibinin taraflarına veya hukukî yararı bulunan diğer kişilere tanınmış kendine özgü bir kanun yoludur (Kuru, s. 103). Şikâyeti medeni usul hukukunda yer alan hiçbir dava çeşidi içine sokmak mümkün değildir. İİK’nın 16. maddesine göre icra ve iflas dairesi işlemlerine karşı şikâyet yoluna ancak kanunun çözümünü mahkemeye bırakmadığı konularda (örneğin İİK'nın 142. maddesi uyarınca sıra cetveline itiraz davası) gidilebilir. Kanun koyucunun bazı hâllerde şikâyet yolunu kapalı tutmasının nedeni, takibe bağlı maddî hukuka ilişkin sorunların mahkemelere bırakılması düşüncesidir (Pekcanıtez, Hakan/ Simil, Cemil: İcra ve İflas Hukukunda Şikâyet, 2. B., İstanbul 2017, s. 31, 49).
Şikâyet konusunu idarî işlemler oluşturduğundan, şikâyet medeni usul hukuku anlamında bir dava değildir. Şikâyette kişiler arasında uyuşmazlık yoktur. Şikâyet ile icra ve iflas memurlarının işlemlerinin kanuna veya olaya aykırılığı ileri sürülür. Takibin esasını oluşturan uyuşmazlığın maddî hukuk açısından incelenmesi ve bunun hakkında karar verilmesi şikâyette mümkün değildir. Şikâyete konu işlemin iptalini talep eden kişinin takibin diğer taraflarına karşı ileri sürebileceği bir subjektif hakkı yoktur. Medeni usul hukukundaki davada davacı ve davalı olmak üzere iki taraf yer alır. Davanın konusunu tarafların subjektif hakları oluşturur. Örneğin eda davası söz konusu ise dava kabul edildiğinde davalı bir şeye mahkûm edilir. Şikâyet hakkında verilen kararlar maddî anlamda kesin hüküm teşkil etmez. Dava sonunda verilen kararlar ise kesin hüküm teşkil eder ve aynı konuda ve aynı taraflar arasında yeniden dava açılamaz.
Şikâyet takip hukukunu ilgilendirir ve bununla icra ve iflas memurunun takip hukukuna ilişkin hükümleri uygulamadığı veya yanlış uyguladığı ileri sürülür.
Şikâyet, icra (veya iflâs) dairesinin icra-iflâs hukuku ile ilgili hükümleri uygulamaması veya yanlış uygulaması nedenine dayanır. Başka bir deyimle şikâyet, maddî hukuka değil, takip hukukuna ilişkin hükümlerin yanlış uygulanması hâlinde söz konusu olur. Şikâyet ile icra (veya iflâs) dairesinin takip hukukuna ilişkin görevlerini hiç yapmadığı veya yanlış yaptığı ileri sürülür. İİK, şikâyet sebeplerini dört grup altında toplamaktadır (İİK m, 16). Bunlar işlemin kanuna aykırı olması, işlemin hadiseye uygun olmaması, bir hakkın yerine getirilmemesi, bir hakkın sebepsiz olarak sürüncemede bırakılmasıdır (Kuru, s. 104-105).
İşlemin kanuna aykırı olması; Kanuna aykırılık, bir kanun hükmünün hiç uygulanmaması veya yanlış uygulanmasıdır. Buradaki kanun deyimine, başta İİK olmak üzere, diğer kanunlar, tüzükler ve yönetmelikler de dahildir (Kuru, s. 105).
İcra ve İflas Kanunu’nun 16. maddesinde işlemin “kanuna muhalif” olmasından söz edilmekte ise de buradaki kanun sözünün geniş olarak yorumlanması gerekir. Çünkü bu ifadenin dar yorumu hâlinde şikâyet konusu işlemin sadece İcra ve İflas Kanunu hükümlerine aykırı olması biçiminde anlaşılması gerekir. Halbuki takip hukukuna ilişkin hükümler sadece İİK’da toplanmayıp, diğer kanunlarda da yer almaktadır. Diğer kanunlarda bulunan takip hukukuna ilişkin hükümlerde icra organları tarafından uygulanmaktadır. O hâlde icra organlarınca uygulanan bu kanun hükümlerine aykırı hâllerde kanuna aykırılık kavramı içinde düşünülmesi ve şikâyete konu olmalıdır (Pekcanıtez/Simil, s. 82-83).
İcra (ve iflas) dairesinin bu gibi işlemlerine karşı, bundan zarar gören ilgililer, İİK’nın 4. maddesi uyarınca icra mahkemesinde şikâyet yoluna başvurabilirler.