T.C. Anayasası'nın 138. maddesinde; yasama ve yürütme organları ile idarenin, yargı kararının gereğine göre işlem veya eylem tesis etmek zorunda olduğu hükme bağlandığı gibi, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun "Kararların sonuçları" başlıklı 28. maddesinin, I. fıkrasında da; "Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez. Ancak, haciz ve ihtiyati haciz uygulamaları ile ilgili davalarda verilen kararlar hakkında, bu kararların kesinleşmesinden sonra idarece işlem tesis edilir."hükmü yer almaktadır.
Hukuk Devletinde yargı karalarının uygulanmasından söz edilemeyecek olup bu maddelerin kararların tam ve gereğince yerine getirilmesini sağlamaya yönelik olduğu açıktır. İptal kararlarının özelliği gereği, dava konusu idari işlemin, tesis edildiği tarihten geçerli olmak üzere hukuksal varlığına son verilmekledir. Böylece, hukuka aykırı olduğu belirlenmiş olan idari işlemin bütün sonuçları ile ortadan kaldırılarak hukuk düzeninin korunması amaçlanmıştır. Bir başka anlatımla, iptal davaları ile idarenin, hukuk aykırı tasarruflarda bulunması, kararlar alması önlenerek, hukuka bağlılığı sağlanmaya çalışılmaktadır.
Bu açıklamalar karşısında, yargı kararlarının uygulanması konusunda idarelere herhangi bir takdir yetkisi tanınmadığı açıktır. Yani idarelerin vargı kararlarının doğruluğunu tartışma ve buna göre uygulama yapma yetkisi bulunmamaktadır.
İdari işlemlerin yargısal bir kararla iptali halinde bu karar, işlemin unsurlarında bulunan hukuka aykırılığı saptayarak tesis edildiği tarihten başlayarak ortadan kaldırmakta ve bu özelliği nedeniyle geriye yürüyen sonuçlar doyurmakladır, iptal kararlarının işlemin tesis edildiği tarihten önceki hukuki durumun geçerliğini sağladığı idare hukukunun bilinen ilkesidir. Aksine bir yaklaşım, iptal kararı ile ortadan kaldırılan bir işlemin sonuçlarını geçerli kılmak anlamına geleceğinden bu ilkeyle bağdaşmayacaktır.
Yukarıda anılan Anayasa ve Kanun bükünden ile idare hukuku ilkesi gereği idareler iptal kararının amaç ve kapsamına göre yeni bir işlem yapmak ve iptal edilen işlemden doğan sonuçları ortadan kaldırmak ve önceki hukuki durumun geçerliliğini sağlamakla görevlidir.
Bu nedenle, İdareler iptal kararlarının amaç ve kapsamı dışında bir işlem tesis edemez, idarelerin bu amaç dışında başkaca bu tercih ve takdir hakkı yoktur.
Yargı karan üzerine tesis edilen bir işlemin yargısal denetiminde yargı organlarının hareket noktasını da, kararların tanı ve gereğince uygulanıp uygulanmadığının denetlenmesi oluşturur. Buradaki denetimin amacı yine hukukun üstünlüğünün sağlanmasıdır. Kararın uygulanması konusunda farklı seçeneklerin varlığı halinde idarenin kullanacağı takdir hakkı ile tercih edilen bu seçeneğin de yargı kararının gereğinden hareketle hukuksal denetimi yapılacaktır. Bir başka anlatımla; idarenin iptal kararının uygulanması bakımından bağlı yetki içinde bulunmasına karsın, zorunlu tek seçeneği olmaması halinde sahip olacağı takdir yetkisinin denetlenmesi de hukuksal bir denetimdir
3194 sayılı imar Kanunu'nun 18. maddesinde; "İmar hududu içinde Bulunan binalı veya binasız arsa ve arazileri malikleri veya diğer hak sahiplerinin muvafakati aranmaksızın birbirleri ile yol fazlaları ile kamu kurumlarına veya belediye lere ait bulunan yerlerle birleştirmeye bunları yeniden imar planına uygun ada veya parsellere ayırmaya, müstakil, hisseli veya kat mülkiyeti esaslarına göre hak sahiplerine dağıtmaya ve resen tescil işlemlerini yaptırmaya Belediyeler yetkilidir. Sözü edilen yerler belediye ve mücavir alan dışında ise yukarıda belirtilen yetkiler Valilikçe kullanılır. Belediyeler veya Valiliklerce düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların dağıtımı sırasında bunların yüzölçümlerinden yeteri kadar saha düzenleme dolayısıyla meydana gelen artışları karşılığında düzenleme ortaklık payı olarak düşülebilir.
Ancak bu maddeye göre alınacak düzenleme ortaklık payları düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların düzenlemeden önceki yüzölçümlerinin % 40'ını geçemez... Bu fıkra hükümlerine göre, herhangi bir parselden bir defadan fazla düzenleme ortaklık payı alınmaz. Ancak, bu hüküm o parselde imar planı ile yeniden bir düzenleme yapılmasına mani teşkil etmez.." hükmü yer almaktadır.
2981/3290 sayılı Kanunun Ek-1 maddesinde, de; imar planı olan yerlerde, 09.05.1985 tarih ve 3194 sayılı imar Kanununun 18. Maddesi gereğince arsa ve arazi düzenlemelerinde, binalı veya binasız arsa ve arazilere bu kanundan önce özel parselasyona dayalı veya hisse karşılığı Satın alınan yerler dikkate alınarak müstakil, hisseli parselleri veya üzerinde yapılacak binaların daire miktarları göz önünde bulundurularak kat mülkiyeti esasına göre arsa paylarının sahipleri adlarına resen tescil ettirmeye valiliklerin veya belediyelerin yetkili olduğu hükme bağlamıştır.
İmar Kanunu'nun 18. maddesi Uyarınca Yapılacak Arazi ve Arsa Düzenlemesi İle İlgili Esaslar Hakkında Yönetmelinin 4.maddesinde. Düzenleme Ortaklık Payı: Düzenlemeye tabi tutulan yerlerin ihtiyacı olan yol, meydan, park,yeşil saha, genel otopark gibi umumi hizmetlere ayrılan ve tescile tâbi olmayan alanlar ile cami, karakol yerleri ve ilgili tesisler için kullanılmak üzere, düzenleme dolayısıyla meydana gelen değer artışları karşılığında düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların, düzenlemeden önceki yüzölçümlerinden 35 e kadar düşülebilen miktar ve veya zorunlu hallerde malikin muvafakati ile tespit edilen karşılığı bedeldir,d) Düzenleme Ortaklık Payı Oranı: Bir düzenleme sahasında tespit edilen düzenleme ortaklık payı miktarının bu saha içindeki kadastro veya imar parsellerinin toplam yüzülelim miktarına uranıdır...' şeklinde tanımlanmıştır.
Örnek olayda; A İli, C ilçesi, Kı Beldesi, ... sayılı parseli kapsayan alanda yargı kararı uyarınca yapılan geri dönüşümün onaylanmasına ilişkin Belediye Encümeni kararının ptali istenmiştir.
Mahkemece; " İmar Kanunu'nun I8. Maddesi Uyarınca Yapılacak Arazi ve Arsa Düzenlemesi ile ilgili Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 4. maddesinde, DOP’ tan karşılanacak alanların belirtildiği, kapanan kadastral yollardan belediye adına oluşturulan parsellerin DOP hesabından düşürülmediği ve kapanan kadastral yollardan belediye adına ihdas yapıldığı gerekçesiyle dava konusu taşınmazı da kapsayan alanda yapılan 2005 yılı imar uygulamasının yargı kararıyla iptal edildiği, yukarıda anılan iptal kararı dikkate alındığında davalı idare tarafından, dava konusu imar uygulamasıyla yapılan dönüşüm işlemin sadece parsel numarası bazında yapıldığı, alansal olarak dönüşüm işleminin yapılmadığı, yine kapanan kadastral yollardan belediye adına ihdas yapıldığı, dolayısıyla K Belediye Encümeninin 03.08.2005 günlü, 08 sayılı ve 17.08.2005 günlü, 10 sayılı kararıyla yapılan imar uygulamasının iptal edilmesine ilişkin yargı karan gereğince düzenlemenin yapıldığı alanda, kadastral mülkiyete dönüşümün sağlanmadığı anlaşıldığından dava konusu işlemde hukuka ve mevzuata uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmaktadır. " şeklinde karar verilmiştir.