Yargı Kararına Rağmen Atama İşleminin Geç Yapılması
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın "Cumhuriyetin nitelikleri" başlıklı 2. maddesinde; "Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir." kuralına yer verilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin niteliklerini ortaya koyan bu maddede yer alan "Hukuk Devleti"; hukuku tüm Devlet organlarına egemen kılan ve Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendisini bağlı sayıp, yargı denetimine açık olan Devlet yapılanmasını ifade etmektedir.
Anayasa'nın "Yargı yolu" başlıklı 125. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen; "İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır." hükmü ise, "Hukuk Devleti" ilkesinin gereklerinden biri olan yargısal denetimin en üst normatif dayanağını oluşturmaktadır. Bu kuralın, yargı kararlarının uygulanmaması halinde anlamını yitireceği ve dolayısıyla "Hukuk Devleti" ilkesinden uzaklaşılacağı da açıktır. Nitekim, Anayasa'nın "Mahkemelerin bağımsızlığı" başlıklı 138. maddesinin 4. fıkrasında ortaya konulan; "Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez." yolundaki düzenleme ile, bu alanda yasa koyucuya, yürütme organları ile idareye tartışmaya kapalı olacak biçimde Anayasal görev yüklenmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kararların sonuçları" başlıklı 28. maddesinin 4001 sayılı Kanun'un 13. maddesi ile değişik 1. fıkrasında yer alan; "Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur." hükmü de, idareye bu konuda görevini hatırlatan diğer bir normatif düzenlemedir.
Olayda; davacının denetçi kadrosuna atanma tarihinin geriye çekilip çekilmemesi hususundan doğan uyuşmazlığın kaynağını; denetçi yardımcısı adayı iken olumsuz sicil nedeniyle görevine son verilmesi işlemi oluşturmaktadır. Zira, davacı hakkında sözü edilen göreve son verme işlemi tesis edilmemiş olsaydı, emsalleri ile aynı tarihte (23/02/2011) denetçi kadrosuna atanacak iken, görevine son verme işleminin tesisi sonucunda, görevinden 1 yıl 7 ay 19 gün uzak kaldığı ve emsallerinden bu süre kadar geç bir tarihte (12/10/2012) denetçi kadrosuna atandığı açıktır.
Dava konusu uyuşmazlığın kaynağı olan göreve son verme işleminin, yargı kararı ile iptal edildiği göz önüne alındığında, sözü edilen yargı kararının sonuçlarının dava konusu uyuşmazlığa etkisinin incelenmesi gerekmektedir.
Yukarıda metnine yer verilen anayasal ve yasal hükümler uyarınca, idarenin maddi ve hukuki koşullara göre uygulanabilir nitelikte olan bir yargı kararını "aynen" ve "gecikmeksizin" uygulamaktan başka bir seçeneği bulunmamaktadır.Yargı kararlarına uyma ve uygulama zorunluluğu; şekli uygulama ve uymayı ifade etmemekte; içeriğe uygunluk sağlayıcı, bir başka deyişle öze yönelik uygulama ve uymayı içermektedir. Aynı zamanda bu zorunluluk; bireylerin hak arama özgürlükleri ile de doğrudan bağlantılıdır. Hak arama özgürlüğüne sahip olan bireylerin, bu özgürlüklerinin varlığını somut bir biçimde hissedebilmeleri, yargı kararlarının aynen uygulanması durumunda mümkün olacaktır.
Yargı kararı ile korunan bir hakkın, hak sahibine teslim edilmesi, "Hukuk Devleti'nin bir bireyi durumundaki herkes için anlamlı bir ayrıcalıktır. Bu ayrıcalık, Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" başlıklı 36. maddesinin 1. fıkrasında yer alan; "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir." yolundaki düzenleme ile normatif biçimde ifadelendirilmiştir.
Hukuka aykırı bulunan idari işlemler hakkında verilen iptal kararları; varlıklarını hukuka uygunluk karinesinden yararlanmak suretiyle sürdüren idari işlemleri tesis edildikleri tarihe kadar geriye yürür şekilde ortadan kaldırır. Dolayısıyla, dava konusu edilen idari işleme bağlı olan diğer işlemler de ortadan kalkar. İptal kararlarının bu özelliği, dava konusu idari tasarruftan önceki hukuki durumun sağlanması gereğinden kaynaklanmaktadır.
Bir başka ifadeyle, iptal kararları; iptal edilmiş olan idari işlemi hukuk aleminde hiç doğmamış hale getirmektedir.
Bu anlatımlar ışığında davacının, denetçi yardımcısı adayı iken görevine son verilmesine yönelik işlemin yargı kararı ile iptali üzerine; bu işlem hiç tesis edilmemiş gibi, önceki halin tesisinin davalı idare yönünden bir zorunluluk olduğu göz önüne alındığında; hukuka aykırılığı sabit olan göreve son verme işleminden kaynaklı geç atama işleminde de hukuka ve hakkaniyete uyarlık bulunmadığı; davalı idare tarafından, davacının denetçi kadrosuna atanma tarihinin, emsallerinin denetçi kadrosuna atanma tarihi olan 23/02/2011 olarak belirlenmesi gerektiği sonucuna varılmaktadır.